Hakkımda

Fotoğrafım
Hep yazsak hiç konuşmasak.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Birader Önce O Eli Bi İndir!

Polis aracı geldiğinde bir boks maçı edasında köşelerimize çekilmiş kanayan yerlerimize pansuman yaptırmakla meşguldük. Polisin bizi çevreleyen kalabalığı aşması için neredeyse bir panzere ihtiyacı vardı. İnsanımızdaki anlamsız olaylara karşı merakı, ilime, irfana yönlendirmeyi başarsak dünyanın sayılı ülkelerinden biri olurduk hissi var içimde. Ancak şu anda kapıldığım tek his elmacık kemiğimin sızlaması.

Genç polis kavgaya karışanlar kimler dedi. Ben ve o hemen parmak kaldırdık. Ben ki bildiğim bir soru karşısında bile sınıfta parmak kaldırmaya çekinmiş biri tam aksine gururla ve şevkle işaret parmağımı kaldırdım. Kafasında kepi, belinde copu ve silahı olan polislerden en irisi olayı biri anlatsın dediğinde ringi çevreleyen kalabalık hızlı bir şekilde dağılmaya başladı. Son kalanlarda birbirlerine baktı ve içlerinde en uzun, sesi en kalın olanı aman şimdi şahit falan yazarlar bizde yavaştan tüyelim dedi. Etraf iyice sessizleşmişti.



Baktım kimse konuşmayacak girdim lafa. Komiserim dedim; ben otuz senedir bu semtte esnaflık yapan, herkesin tanıdığı ve güvendiği biriyim. Bu semtin çocuklarının nasıl büyüdüklerini, yaşlılarının son günlerini ve gençlerinin nasıl olgunlaştıklarından tutunda bu semtte oturan hemen hemen herkesin tüm dertlerini ve sevinçlerini bilirim. Mesleğim gereği bilirim. Yüz gram salam keserken, bir küçüğü gazete kağıdına sararken veya iki yüz elli gram eski kaşar doğrarken insanlar ne var ne yoksa anlatır. Ya da anlatırdı desem daha doğru olacak. Bu samimiyet öyle ileri giderdi ki yeri gelir mahallede babası olmayan bir delikanlının babası olur kız istemeye gider, yeri gelir sarhoşken eve alınmayan zıpkın delikanlıları evimde misafir ederdim. Bu anlattığım gençler şu anda gençliklerini özlemle anma yaşına gelmişlerdir.

Bunları bana neden anlatıyorsun amca dedi diğerlerinden yaşlıca olan polis. Sonra devam etti; kavgayı niye yaptınız onu anlat. Ben sana zaten kavganın sebebini anlatıyorum sabret dedim. Bunu dememle birlikte polislerden yeni olduğu her halinden belli olanı komiserimle düzgün konuş dedi. Vay yalaka. Ciddiye almadım. Komiseri tepki vermeyince sündü olduğu yerde.

Devam ettim anlatmaya; Ancak anladım ki bu mahallelide yeni sevdasına kapıldı. Kendinden olanı, özünü unutmaya meyilli çıktı. Neden mi? Bundan bir sene önce dükkânımın tam karşısına bir market açıldı. Bakkalımın, sağımdaki manavın ve solumdaki kasabın işlerini tek başına görebilen büyük bir market.. Önceleri bizleri bırakmayan semt ahalisi günler ilerledikçe, indirim yazıları çarşaf çarşaf yazılınca ve halk günü denilen insanı halktan soğutan günler geldikçe uğramamaya başladı. Tek sattığım şeylerin ekmek ve sigara olması evimi geçindirmemi zorlaştırdı. Müşterilerimden sonra bu duruma daha fazla dayanamayacağını söyleyen yirmi beş yıllık karımda beni terk etti. Bende dayanamadım koştum hayatımı mahveden markete, yapıştım genç müdürün yakasına. Önce ayırdılar bizi. Sonra atışmaya başladık. Hiç vicdanın sızlamıyor mu perişan ettiniz beni dedim. Büyük balık küçük balığı yer dedi. Elimi kaldırarak bir şeyler söylemeye çalıştım. Birader önce o eli bi indir dedi. İndirmem dedim. Lafımı bitirmemle beraber dayağı yedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder