Hakkımda

Fotoğrafım
Hep yazsak hiç konuşmasak.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Kar



Yabancı olduğum yalnızlıkla baş başayım. Evimde ve odamda.. Elektrikler kesik ve duvardaki saatin tik takları sinirimi bozuyor. Pencereden içeri süzülen kısık ay ışığı altında bir şeyler yazmaya çabalıyorum ancak duvardaki saatin aşırı düzenli ritmi buna izin vermiyor. Elektriklerin gelmediği her saniye ise odamdaki karanlık içime dolmakta.. Dayanılacak gibi değil.

Sigara içmeliyim. Elimle sigara paketini arıyorum. Sabahtan beri en sık yaptığım ikinci eylem anti depresan ilacının kutusundan sonra sigara kutusunu aramak. Karanlık beynime de dolmaya başlamış olsa gerek, paketi nereye koyduğumu hatırlayamaz oldum. En sonunda sabahtan beri üzerlerine saçma sapan şeyler yazdığım, kayda değer tek bir cümlenin bile bulunmadığı kâğıtların altında buldum onu. Boştu. Bu durum bir hayli üzdü beni.

Ardından keşke bir şeyler dinleyebilsem diye düşünüyorum. Ancak müzik dinleyebileceğim aletlerin hiç biri elektriksiz çalışmıyor. Tek dinlediğim şeyin duvardaki saatin sesi olması sinirlerimi alt üst ediyor. Kalktım ve saatin pillerini çıkardım. Ancak hiçbir şeye yaramadı. Omuzlarıma binen sıkıntıyla birlikte odamın ortasında küçüldükçe küçülüyorum. Daha fazla dayanamayacağım. Kapının arkasında asılı duran montumu aldığım gibi dışarı atıyorum kendimi.

Sokaklar ışıksız, gökyüzü ışıksız. Ne bir sokak lambası ne bir yıldız parıltısı ne de az önce odamı aydınlatan ay ışığı.. Gecenin karanlığında ve lapa lapa yağan karın altında yürümek odamdaki kasvetten iyidir diyor ve devam ediyorum.

Gecenin karanlığını beyaza bürüyen melekler iniyor gökten. Çok şiddetli bir şekilde hem de… Yürümek zorlaşıyor. Yağan şiddetli kardan dolayı kaldıramadığım kafamı hafifçe yukarı doğrultuyorum. Önümde yürüyen bir adam.. Normal bir insanın aksine bu soğuk havada incecik giyinmiş. Bende de aynısı olan bir tişört, yine benim pantolonumun aynısı ve aynı ayakkabılar.. Kardan zor açabildiğim gözlerimle gördüklerim bunlar. Ancak yanılıyor da olabilirim.



Kafasını omuzlarının arasına saklamış ve kolları, duvarımdaki saatin sesi kadar düzenli bir şekilde ileri geri sallanırken yürümesine devam ediyor. Ne yalan söyleyeyim, ıssız bir gecede, sokakta benden başka birinin geziniyor olması güven veriyor. Her ne kadar gördüğüm insan pek normal olmasa da. Bu anormallik onu takip etmeye karar vermeme sebep oluyor. Bu kararın anlamsızlığının farkında olsam da karşı konulamaz bir merak onun peşinden ayrılmamı engelliyor. Mümkün olduğunca az ses çıkarmaya çalışıyorum. Aramızda ki mesafenin kapanmaması için de onunla aynı ritimde adımlar atmaya dikkat ediyorum. Yürüdükçe yürüyor ancak bu soğukta hiç bir üşüme belirtisi göstermiyor.

Düz devam eden yolda yürürken birden sola döndü. Bende döndüm. Sonra sağa ve tekrar sola.. Bu istikamet canım sıkkınken yürüyüş yaptığım yolun aynısıydı. Karşıdan karşıya geçmesi gerekiyordu bu istikameti devam ettirebilmesi için. Öyle de yaptı. Ne sağa ne de sola baktı karşıdan karşıya geçerken. Ve karşı kaldırıma ayak basar basmaz durdu. Beni görmemesi için ne yapacağımı şaşırdım. Yolun ortasında öylece kalakaldım.


Bana doğru dönmeye başladı. Korkuyorum. Ancak bir anda kayboldu. Önce şiddetini arttıran kardan dolayı göremediğimi zannettim ama tekrar tekrar baktım. Karşımda değil. Kimse yok. Aldığım ilaçların etkisi sanırım. Şu an hayal görmemden daha normal ne olabilir ki? Bir daha bu kadar çok anti depresan kullanmamam gerek. Tüm bunları aklımdan geçirirken yolun ortasında olduğumu unuttum. Karın etkisiyle yokuş aşağı kayarak gelen ve kontrolden çıkan kamyondan ise hiç haberim yoktu. Anladım ki o yürüyen hayal beni ölümle tanıştırıyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder